Read it with the vocabulary on page 91 in book 2
Bu iş karakolda biter
Hasan çok ağır başlı bir çocuktu. Babası orta halli bir adamdı. Oğlunu iyi okullarda okutmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Her şeyi göze aldı.
Annesi ev hanımıydı. Elinden her iş gelirdi. Yemek yapmakta üstüne kimse yoktu. Yaptığı gözlemeler size parmaklarınızı yedirirdi. Bu kadın oğlu için saçını süpürge etti.
Hasan hastalanınca, iki gözü iki çeşme ağlardı. Hasan liseyi bitirince diş doktoru olmak istedi, üniversite sınavına girdi ve diş hekimliği bölümünü kazandı. Okulda Jale ile tanıştı. Hasan Jale’ye ilk bakışta vurulmuştu ama Jale ona ilk bakışta vurulmamıştı. Nasılsa /nasolsa/ ona kanı kaynamıştı.
Birkaç hafta sonra işi pişirdiler. Jale’nin babası para babasıydı. Yıllar önce hayali ihracat yapmaktan köşeyi dönmüştü. Ama Jale babası gibi değildi. Çok alçak gönüllü bir kızdı.
Babası onu askerlik arkadaşının oğlu Abdurrahim ile evlendirmek istiyordu. Abdurrahim ilkokulu bitirmiş ve daha sonra okumamıştı. Kabadayı olmuştu. Delikanlıyken pis işler çevirmeye başlamıştı. Annesinin göz bebeğiydi. ‘HIK’ demiş babasının burnundan düşmüştü. Yani üç aşağı beş yukarı babası gibiydi.
Jale’yi görünce ona göz koydu. İçi gitti. Ağzı sulandı. Gözleri fal taşı gibi açıldı. Jale’yi görebilmek için Hasan’ın içi içini yiyordu. Sonunda beraber bir parka gittiler.
Parkta kırıştırırken Abdurrahim onları gördü. Önce derin bir iç çekti. Sonra gözleri döndü. Kendini kontrol edemedi. Onları tahtalı köye göndermek istedi ama kendini topladı. Onları baş başa bırakmaya karar verdi. O sırada şeytan dürttü. Şeytana uydu, silahını çekti ve sıktı. Nasılsa adamın biri kurşun yağmuru altında kaldı ve zavallı adam vuruldu. Adam nalları dikti.
Sonra aynasızlar geldi. Hepsini gözaltına aldılar. Jale’nin içi kan ağlıyordu. Adam göz göre göre öldü. Ve böylece bu iş karakolda bitti.